Arif Künar; Don Kişot Gibi Hissederek Yaşayan Bir Dünya Vatandaşı
“Don Kişot olun. Tek hürmet ettiğim adamdır. Kaybedilmiş bir davanın ancak bu kadar fedakar bir kahramanı olabilir.” Bu Ülke, Cemil Meriç.
Arif Künar, 57 yaşında, ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden mezun, ODTÜ Felsefe Bölümü’nde master yapmaya çalışmış, ancak tamamlayamamış, yerli-yabancı özel sektörlerde çalışmış, 2007’den itibaren kendi şirketinde fiilen emekli ancak ruhen emekli olamayan, artık kendisini Don Kişot gibi hissederek yaşayan bir dünya vatandaşıdır.
Bizimkisi aslında biraz da Abdurrahman Çelebilik, çünkü bildiğim kadarı ile benim kadar toplayanı-meraklısı yok diye herkesin aklına ben geliyorum.
İlkokul son sınıfta Köroğlu'nu okumuş, filmini de yazlık sinemada seyretmiştim. Yaşar Kemal'in İnce Memed'inden sonra da 1976 yılında ortaokul son sınıfta, 10 ciltlik 3 kuşak şövalyeleri anlatan Pardayan’ları bir haftada soluksuz okumuştum. Akabinde o zamanki özet Don Kişot’u da okumuş ve çok etkilenmiştim.
1986 Çernobil Nükleer Santrali faciasından sonra, çevre ve enerji konusunda yazan-çizen-konuşan-eylem yapan birisi olarak 2007 sonrasında da bizzat sadece yazan-çizen-konuşan ve eylem yapan olarak değil; karşı çıktığımız ve çevreci olmayan bu nükleer-kömür-doğalgaz enerji kaynaklarına karşı, "başka türlüsünün de" olabileceğini, alternatiflerini de sunmaya, uygulamaya, göstermeye, hatta yapmaya çalışan bir mühendislik çabasına da girdim.
Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve çevreci, yeşil bina-sürdürülebilir şehirler konusunda danışmanlık, mühendislik ve kısmen de uygulamalarına başladım. Hem ülkemiz hem de sektör olarak hala pek makbul ve geçerli olmayan bu konularla ilgili ısrarla “çalışmaya, uygulama yapmaya” devam ediyorum.
Maalesef sürekli hep bu konularla ilgili mücadelede başarılı olamıyoruz, genel olarak, gezegenimiz-ülkemiz-doğamız-gelecek nesiller, hepimiz aslında bu savaşı kaybediyoruz. Özellikle son 10 yılda "yalnız ve güzel ülkemizde", bu işlerle ilgili uğraşlarda hep kaybedince, artık kendimi iyiden iyiye; “Don Kişot gibi hissetmeye” başladım. “Don Kişot gibi hissetmek”, aslında beni çok rahatlattı. Her yenilgiden sonra; yeniden enerji-ruh-ayağa kalkma, ısrarla ve inatla yola devam etme motivasyonu, azmi sağladı.
Bu bir hobi-koleksiyoner olmaktan çok yaşadığımız, yaşadığım her türlü olumsuzluğa rağmen en azından beni hala “mutlu” kılan, canlı-ayakta tutan çok önemli bir dayanak, “baston” oldu. Çünkü, Mario Levi’nin söylemi ile benim gibi “tutunamayanlar” ve sürekli “kaybetmenin ihtişamı”nı yaşayanların biricik dostudur; Don Kişot.
İlk kez 1993 yılında "Nükleer Karşıtı Platform"un Ankara toplantı çağrısı davetiyesinde ve sonrasında kullandığımız afişlerimizde, tişörtlerimizde simge olarak Don Kişot’u seçmiştik. Çünkü biz de nükleer-kapitalist devlerle savaşıyorduk aslında.
2002 ve 2006 yıllarında Elektrik Mühendisleri Odası için hazırladığımız "Neden, Nükleer Santrallara Hayır?" ve “Don Kişot’lar Akkuyu’ya Karşı" isimli mücadelemizin tarihini anlatan iki kitabımızın da kapağı, sevgili Gülnur Özdağlar tarafından Picasso’nun meşhur Don Kişot tablosundaki yel değirmenleri yerine nükleer santral bacası ile tasarlanmıştı.
Ağırlıklı olarak kitaplar, tablolar, afişler, heykeller, albüm kapakları, filmler, 700 civarında farklı nesnelerden oluşan ve her geçen gün büyüyen bir koleksiyonumuz var. www.donkisotcollection.com sayfamızdan meraklıları inceleyebilirler.
Mümkünse Türkçe ve Türkiye’de basılmış tüm Don Kişot kitaplarını, dergilerde çıkmış yazı ve karikatürler, eski Türkçe yayınların tümünü bulmak ilk hedefim. 400’ün üzerinde Türkçe kitap bulabildim, ancak 100-200 civarında daha olduğunu tahmin ediyorum. Bunları bulmaya çalışıyorum. Yabancı dilde 100’ü aşkın kitabım oldu. Farklı diller ve sadece gravürlü olanları almaya çalışıyorum, çünkü sonu-sınırı yok. On binlerce farklı baskısı olan, İncil’den sonra dünyada en çok basılan ve okunan kitap olarak bilinir Don Kişot. Resim, heykel obje olarak; mümkünse ressamı, heykeltraşı bilinenlerden paramın alabileceği eserleri almaya çalışıyorum.
Evet, özellikle Almanya’ya sık gidiyorum, sevgili kızım Eylül orada çalışıyor. Başta Frankfurt, Berlin olmak üzere tüm sahafları ve pazarları, onlarca farklı yerde kurulan antika-kitap-bitpazarlarını fırsat buldukça geziyorum. Euro çok arttıktan sonra artık alışveriş çok pahalı olmaya başladı benim için. Bir Avrupa Birliği ülkesi vatandaşı için 50 Euro’luk bir kitap, bizim Türkiye’deki 50 TL’lik kitap gibi normal oluyor. Ancak ben 7 ile çarpınca, çok pahalı oluyor artık. Artık gittiğim ülkelerden çocuklar için ucuz ve resimli Don Kişotlar alıyorum, daha uygun olsun diye.
Ancak son yıllarda özel gravürlü ve eski baskı yabancı dildeki Don Kişot kitapları bizde de artmaya-pahalı olmaya başladı. Kitaplar, Türkiye’de yine de hala ucuz sayılır yurtdışına göre.
Kızım Eylül, doğum günlerimde Don Kişot temalı tasarımlar hazırlar. Yine sevgili eşim Ayfer Künar da örgü ve cam-mozaik eserleriyle katkı verir. Eylül’ün ve sevgili eşimin bu destekleri benim için çok değerli.
ODTÜ Mezunlar Derneği Koleksiyon Kulübü’nün; üyelerin birbirilerinin ilgi-koleksiyon alanlarına ilişkin kendilerinde olan, gördükleri, aldıkları objeleri, ürünleri birbirlerine her toplantı esnasında vermeleri gibi çok güzel bir geleneği var. ODTÜ Mezunlar Derneği Koleksiyon Kulübü’nün çok sevgili ve duayen koleksiyonerlerinin bu kapsamda çok güzel Don Kişot hediyeleri oldu.
Don Kişot topladığımı bilen ve yurtdışına, özellikle İspanya’ya giden arkadaşlarım, dostlarım, iş arkadaşlarım güzel Don Kişot objeleri hediye ediyorlar. Bir kısmı kendiliğinden, bir kısmının da yurtdışında olduklarından sosyal medya kanalıyla haberim olunca, Don Kişot diye mesaj yazıyorum, zorunlu olarak küçük hediyeler alıyorlar.
Kendileri resim yapan; taş, seramik, mozaik vb. hobileri olan arkadaşlarım da çeşitli Don Kişot eserlerini benim için yapıp hediye ediyorlar.
Bu arada hiç tanımadığım halde, bir şekilde koleksiyonu öğrenen, kendilerindeki Don Kişot objelerini hediye eden insanlar da beni çok mutlu ediyor.
En güzel ve kıymetli katkı olarak ülkemizdeki en eski Don Kişot koleksiyonunu yapan Sevgili Üstad Babil Sahaf Lütfi Bayer, Anadolu Sahaf Ali Gökhan Tuğ ve onun vesilesiyle tanıdığım kitap-efemera üstadı Yusuf Çağlar, Maarif Sahaf Ahmet Erhan Çelik, Beşiktaş’ta İstanbul Kitapçısı Sevgili Kitap Dostu Hayrettin Yıldırım ve diğer sahaf dostlarımdan çok özel, güzel nadirattan Don Kişot kitap, dergi, obje ve hediyeleri alıyorum.
Bunun dışında, artık benim Don Kişot topladığımı bilen ülkemizdeki belli başlı sahaflar, ellerine geçenleri benim için saklayıp bana sunuyorlar. Başta kitantik.com olmak üzere, internet üzerinden sahafiye kitap satan siteleri inceleyerek oradan kitaplar alıyorum.
Ancak, fırsat buldukça üstad-duayen sahaflara uğramaya, yüz yüze görüşmeye, kitaplara dokunmaya gayret ediyorum. Kendilerinden çok fazla şey öğreniyorum. Bu vesile ile ortak paydamız ve esas ilgi alanımız; kadri bilinememiş yazarlar, entelektüeller, kültürler, kitap-dergi-efemera basılı matbuat, sözlü malumat olduğu için çok farklı kültür, siyasi düşünce, görüş ve inanç sahibi birçok değerli sahaf dostlarım oldu. Bundan dolayı da ayrıca çok mutluyum, kendi kültürel birimlerimize ve farklı değerlerimize, bilmediğim zenginliklerimize bu sayede ulaşabildiğim için.
Kendi web sayfamda bendeki tüm Don Kişotları paylaşıyorum. Ayrıca, “#hergunebirdonkisot” adıyla instagramda bendekileri ve bende olmayan, gördüğüm farklı ve güzel Don Kişot paylaşımları da yapmaya çalışıyorum.
Belli bir çevrede biraz beğeni alıyorum. Özellikle benim fotoğraflarımın da oldukları 100-130 civarı, sadece kitap ve eser sergilediklerim ise 50 civarında. Farklı kişiler takip etmeye başlıyor, özellikle de sahaflar. İkinci el kitap satanlar, sanat galerileri vb. ilgi gösteriyorlar, bu sayede daha fazla kişiye, meraklılara, kaynağa ulaşmış oluyorum.
Sosyal medyaya ek olarak, kitantik.com’un “Koleksiyon ve Sergiler” bölümünde koleksiyonumdan fotoğraflar paylaşmaya başladım. Şimdilik Yabancı Dilde Don Kişot Kitapları başlıklı bir sergi hazırladım. Diğer objeleri kapsayan yeni sergilerle devamı da gelecek. Koleksiyonerin elindeki ürünleri başkalarıyla paylaşabilmesi adına bu alan oldukça güzel bir imkan sağlıyor. Elinize sağlık.
ODTÜ Mezunlar Derneği Tesisleri’nde, Ankara Satranç Müzesi’nde sergiler, söyleşiler yaptım.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. ve İstanbul Cervantes Enstitüsü tarafından 22-23 Şubat 2019’da düzenlenen “Cervantes İstanbul’da” etkinliğinde de naçizane bazı Don Kişot kitap ve objelerimizi sergileme fırsatı bulduk.
Bu etkinlik, Cervantes’in Oviedolu Katalina Sultan Romanı’nda (III. Murat döneminde Topkapı Sarayı’nda geçer) geçen semtler, yerler, Cervantes’in şehirleri arasında İstanbul’un da yer almasını sağladı. Bu tema çok önemliydi, çünkü Cervantes İstanbul’a hiç gelmemiş olsa bile Cezayir’de 1571 İnebahtı Deniz Savaşı’nda 5 yıl esir düştüğünde, denizciler ve tüccarlar sayesinde çok fazla İstanbul, Saray ve Harem ile ilgili kitap okumuş, dinlemiş, sonra da İstanbul’un tarihi semtlerini görmüş gibi anlatmış kitaplarında.
Bu konu maalesef yanlış bilinen ve sıkça tekrarlanan bir şehir efsanesi. Hatta Abant İzzet Baysal Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Halit Karatay, İspanyol yazar Miguel De Cervantes'in ünlü eseri 'Don Kişot'u yazarken Köroğlu Destanı'ndan etkilendiğini savunuyor.
Ekim 1571 tarihinde Korint Körfezi'nde yapılan İnebahtı Deniz Muharebesi'nde Osmanlı'ya karşı savaşan haçlılar arasında bulunan İspanyol yazar Miguel De Cervantes'in, "yüzyılların gördüğü en büyük savaş" olarak nitelendirdiği, İnebahtı Deniz Muharebesi'nde esir düştüğünü belirtiyor Karatay. 1571'de Osmanlı donanmasıyla yapılan İnebahtı Deniz Savaşı'na katılan Marquesa adlı kadırgada bulunan Cervantes’in, iki defa göğsünden yaralandığını ve bir top güllesiyle de sol elini kaybettiğini, tarihi kaynaklara göre Tophane'deki Kılıç Ali Paşa Camii inşaatında duvar işçisi olarak çalıştırılıp, beş senelik esaret hayatından sonra ülkesine döndüğünü iddia ediyor. Yine Karatay’a göre; bu beş yıl içerisinde İstanbul'da esir olan ünlü yazar, burada dinlediği halk masalları ve Köroğlu Destanı'ndan etkilenerek Don Kişot'u yazıyor.
Oysa Cervantes üzerine çalışan tüm İspanyol akademisyenler, Türkiye’ye hiç gelmediğini belirtiyorlar. Bence bu algı, Cervantes ile isim benzerliği olan bir İspanyol esirin, Mimar Sinan’ın Kılıç Ali Paşa Camisi’nin yapımında çalıştığına dair bir kayıttan kaynaklanıyor.
Türk El Sanatları-Zanaatları ile yapılmış, “Türk Don Kişot” figürlerinden oluşan, mümkünse de İspanya’da bir sergi yapmayı planlıyoruz. Özellikle Karagöz-Hacivat, kukla, ebru, hat, tezhip, minyatür, çini, mozaik, halı, örgü bebek, kaneviçe, dantel, telkari, cam, mozaik, çömlek, baston, ahşap yazma-baskı, ahşap yakma, ahşap oyma, ahşap boyama, bez bebek, taş boyama, bakır işleme, kitap katlama, kağıt kesme, hurda, çatal-bıçak, kitap kapağı, geri-ileri dönüşüm, damga-mühür, lüle taşı gibi farklı sanat ve tekniklerle yapılmış Don Kişotlar yaptırmaya çalışıyoruz. Ancak, “bizden” bir figür olmadığı için, örneğin hat yapan bazı geleneksel sanatkarlar, pek sıcak bakmıyorlar. Bu çaba, biraz zorlama olabilir belki, ama bu benim için önemli bir hedef artık.
Aslında mütevazi olmayan tek uzak hülyamız ve hedefimiz; yeterince mümkün ve uygun koşullar oluştuğunda, tabi ki sahafların ve konuya ilgi duyanların da büyük desteği, katkısı ve önerileriyle, varsa benim gibi başka Don Kişot toplayıcısı-koleksiyonerleri ile ülkemizde kapsamlı bir Don Kişot Müzesi açmak.
Artık biraz da Don Kişot’a yoğunlaştığım için koleksiyon demeyelim, toplamaya çalıştığım Reşad Ekrem Koçu, Mimar Sinan, Ahmet Refik, Süheyl Ünver, Neyzen Tevfik ve ney, su, Mevlana, Anadolu şehirleri, İstanbul kitapları ve bunlarla ilgili dergiler artık yavaşladı. Özellikle Reşad Ekrem Koçu’da çok az eksik kitap kaldı, ama dergilerdeki çok sayıdaki yazıları hala ulaşılmayı bekliyor.
Rahmetli babamın emeklilik sonrası yaşadığı Burdur-Karamanlı’da yerel bir ustanın hediye ettiği bir bastonu vardı. Son yıllarında yürüme zorluğu çektiği dönemlerde, daha sık kullanır olmuştu. Ben yanında çok fazla yoktum, daha çok bastonları vardı.
Bunlar bende çok derin ve farklı izler bırakmıştı. Bu bastonları alıp Ankara’ya getirdim hatıra olarak. Sonra baston, yaşlılık, yalnızlık, dayanışma, dayanak olma, arama, destek olma üzerine düşünmeye ve baston toplamaya başladım.
Baston toplayıcılığı, biraz daha yavaş giden, yaklaşık 180 adetten sonra da sadece eşe dosta babalarından, annelerinden, dedelerinden, ninelerinden kalanlarla, bir hikayesi olan bastonlarla ilerliyor. Çünkü onun da sonu yok saklama, sergileme alanı olarak. Ayrıca maddi olarak da beni artık çok zorluyor.
Sevgili eşim Ayfer Künar da kendi çocukluk, bayramlık ve ailesinden kalan mendilleri biriktirerek küçük bir koleksiyon yapıyordu. Birlikte ODTÜ Mezunlar Derneği Tesisleri’nde “Zerafetin ve Asaletin İki Simgesi; Mendil ve Baston” sergisi açmak çok güzel ve anlamlı oldu. Koleksiyonerlik, aileye sıçradı. Bastonların ayrıca böyle bir kaldıraç etkisi de oldu.
Esasen; adına toplayıcılık, biriktiricilik veya koleksiyonerlik diyelim, her şey çok güzel ancak çok da zor ve meşakkatli bir uğraş. Ailenin desteği ve sabrı olmadan yapılması pek mümkün değil. Bu nedenle bana bu konuda fazlasıyla tahammül eden ve destekleyen sevgili eşim Ayfer Künar ve sevgili kızım Eylül Künar’a fazlasıyla minnettarım.
İyi yanı bu sayede çok farklı, değerli, ender, renkli, hoş ve güzel insanlarla tanışma şansım oldu. Bu konuda bilinir olmak, sadece ve sadece topladığımız bu şeylere daha çok erişim ve olanak sağladı.
Üzücü tarafı ise, bazen de bu kitap ve nesnelerin tarafımızdan toplandığının bilinmesi, kayıtsız/koşulsuz alacağımız düşüncesi ile bazı durumlarda fahiş fiyat istismarını da beraberinde getiriyor oluşu maalesef. Örneğin önce internette 450 TL’ye satışta olan ve aslında bende de mevcut olan bir kitap, ben ilgilendim/ilgilenirim diye 2700 TL’ye kadar çıktı. Ancak satılamadı ve geri çekildi. Önce 1000 TL olan ve benim pahalı diye almadığım bir kitap, sonra 3000 TL’ye çıktı. Sonra satılmayınca satıştan çekildi ve Kültür A.Ş. sergisi kapsamında almak isteyince de fiyatı 5000 TL’ye kadar çıktı. Bunlar, bir koleksiyoncu için ve özellikle bana göre hiç de esnaflığa yakışmayan yanlış durumlar. Buna benzer birçok kötü örneği de maalesef diğer koleksiyonerlerden sıkça duyar oldum.
Bir yanda az da olsa böyle tüccar kitap satıcıları -ki bence sahaf değiller; ama bir yanda da gerçekten size destek olan, el veren, en değerlilerini çok makul bedellerle size sağlamaya çalışan, bunu misyon edinen, hala gerçek sahaflık yapan “Don Kişot Sahaflar” da var, bu çok değerli ve güzel.